
Bir Alman’ın Hikayesi - Hatırladıklarım
“Bir Alman’ın Hikayesi - Hatırladıklarım (1914-1933)” Sebastian Haffner’in 1938’de İngiltere’ye iltica ettikten bir yıl sonra yazdığı düşünülen günlük/kitabı. Natamam roman, oğlu ve kızı tarafından Haffner’in 1999’daki ölümünden sonra parçalar halinde bulunup 2000 yılında basılıyor. Ben İletişim Yayınlarının Faşizm İncelemeleri setinin bir parçası olarak 2018 yılında yayımladığı kitabı okudum.
Romanın okuyucuda güçlü etki bırakmasında Hulki Demirel’in çevirisinin de katkısının olduğunu düşünüyorum.
Özet
Birinci dünya savaşı 1914’de aniden başladığında henüz yedi yaşında olan Haffner çocukluğunun bu dört yıllık bölümünde; ordu bültenlerini günü gününe maç sonuçlarını takip eder gibi heyecanla ve tutku ile okur/yutar, oturma odasından savaş oyunu oynar. Üstelik bunu kitlesel olarak yapmanın çoşkusunu yaşar (İkinci dünya savaşının tekrarını hazırlayan bu kuşaktır. Nazilik bu toplumsal hayal gücü ve aksiyon şehvetine çağrılar yapacaktır sonraları) Medyanın tek taraflı yayınlarının etkisi ile de savaşta Almanya’nın nasıl olup da yenildiğini anlamakta-kabullenmekte zorluk çeker. Savaşın bitimi ile yaşıtları gibi bir boşluğa düşer.
Savaş sonrası Almanya tam bir kaos yaşar. Derin ekonomik kriz başlar. Komunistler başarısız devrim girişimlerinde bulunur. Sola karşı milliyetçilik değişik şapkalar altında kendini gösterir. Kızıl devrimi bastıran paramiliter şiddet yanlısı ayak takımı geleceğin Nazi devriminin temelini oluşturur. İşkence, kaçarken vurulma pratiği Hitler’den önce hazırdır. Ahmaklık ve kötülük Almanya’da Hitler’den çok önce büyümeye başlar. Hitler bu dönemde uluorta Alman İmparatorluğu'nun ancak Yahudilerin yok edilmesi ile kurulabileceğini haykırır. Kimse şaşırmaz. Başarısız birahane devrimi, kendini kurtarıcı ilan edenlerin mesihlerin bolca ortaya çıktığı bu dönemde olur.
1924-1929 yılları arası ekonomik buhrandan çıkış, barış dönemidir. Bu kısa huzur yılları Stresemann dönemi olarak da bilinir. Kamusal gerginlik-heyecandan beslenen halk bireysel özgürlük ile ne yapacağını bilemiyor. Toplum savaş ve devrim oyunları iptilasından uzak olmayı mahrumiyet olarak algılar. Küçük bir azınlık bireysel hayatını keyifle yaşamayı biliyor. Alman halkının kişisel mutluluğa-tad almaya kabiliyeti diğer uluslara göre daha az. Fransızlar yemek-içmekten, erkek erkeğe laf dalaşına girmekten, aşktan keyif alır. İngilizler’in bahçe, hayvanlar, oyunlar ve hobileri vardır. 1914-1924 yılları arasındaki genç insanlar yerleşmiş alışkanlıklar ve geleneklerin içine doğup büyüyemiyorlar. Beklemeye başlarlar. Veee gençlerdeki bu boşluğu 1924-1926 yılları arasında hız-beceriklilik-performansa dayalı spor tutkusu/çılgınlığı doldurur. Ordu bültenleri yerine kitlesel olarak spor haberleri bağımlılığı, yüzbinlerle mutabakat içinde olma duygusunu tekrar yaşatır. Stresemann pazu aristokrasisinin tehlikesini sezinler (paramiliter ordulara kaynak). 1928 Amsterdam Olimpiyatlarında ikinci sırada kaldıklarında kitlelerin spor heyecanı söner. Üç yıllık spor hastalığı biter.
Sonun başlangıcı 1929’da Stresemann’ın ölümü ile başlar. Kahverengi üniformalılar her yerde belirir. 1932 de Hitler’e şansölyelik teklif edilene kadar iktidarda olan Brunny iktidarda kalabilmesinin Hitler’in varlığına borçlu olduğunu bilir (Bireysel çıkarı için rakibini yok etmemek). 1933 de Hitler muhafazakar sağcı olarak şansölyeliği üçüncü teklifin sonunda kabul eder.
Kitap aslında şu soruya yanıt arıyor. Hitler’e karşı olan %60 Alman vatandaşı nereye gitti? Nazizmin yıllar boyunca göz göre göre yükselişi sırasında bu halk ne yaptı?
Mart 1933’de seçimlerde Naziler %40 oy aldıklarında tüm muhalif liderler, seçmenine ihanet eder. Ya yurt dışına kaçarlar ya taktiksel olarak Hitler’i desteklerler. İhanete uğrayan halkın, muhalif liderlere nefret ve tiksintisi Nazilere duydukları öfke ve nefretten daha güçlü olur ve saf değiştirirler. Gerektiğinde Naziden de Nazi olanlar olur. Aziz Marx öldü yaşasın Aziz Hitler. Kahrolsun kapitalizm yerine kahrolsun Yahudiler. Toplumsal depresyonun belirtileri başlar. Sopa yiyen olmamak, kitlelere katılımının sarhoşluğu, kendini yarıyolda bırakanlardan öç alma duygusu, oportünist, konjonktüre uyma zihniyeti, Naziler haklı olabilir mi?
Alman halkının bir bölümü, olan biteni her şeyin üstünde, tiyatro seyreder gibi seyreder. Burada üstünlük duygusu-kibir de var. Hitler’in ne kadar idrak ve izandan yoksun, söylemlerinin ne kadar saçma olduğunu devamlı kendi kendilerine tekrarlayıp - Nazi yönetiminin acemiliğini çocukça olan yanlarını vurgulayıp şeytaniliğini görmezden gelmek - zaten bu böyle devam edemez bir yerde sonu gelir (kendiliğinden?) beklentisi (yanılgısı?) içindeler (burası tanıdık geldi değil mi?).
Kendi kendini kandırma, görmezden gelme, gerçeklik kaybı. Hayata küsme, karamsar çaresizlik saadet vesilesine dönüşür. Kinizim ve şeytanın safına geçme. Havanın kötü kokması, pencere açacak yer yok. Kabuğuna çekilme. Av olmaktansa avcı olmayı seçme. İhtiyarların üstünlük illüzyonu. Yoldaşlığa katılmak. Yoldaşlıkta vicdana gerek yok. Herkesin yaptığını yap. Böylelikle yaptığın kötü her şeyden muafsın. Yoldaşlığın dış kabuğu (savaş, askerlik, ulus milliyetçiliği, din kurtarıcılığı vb.) ortadan kalktığında bireysel sorumlulukların başlar. Zor olan budur aslında.
Şubat 1933’de düzmece meclis yangını bahane edilerek bireysel özgürlükler kısıtlandığında halk tepkisiz kalır, Almanlar kollektif karakter zafiyeti ile ilk büyük hatasını yapar. Önce SA-polis yardımcı örgütü gibi çalışan ayak takımının terörü, ardından da planlı devlet terörü-planlı kıyımı gelir. Yahudiler yaşarken ölüme mahkum edilmeye başlar, çalışmaları yasaklanır. Toplama kamplarında ölümler ve kaçarken vuruldu efsaneleri yerleşir.
Liberal Prusyalı Püriten aileden gelen, daha çok sağda konumlanmış ve 1932 de stajer hukukçu olan Haffner fikri koku alma kabiliyeti ile kendine ve değer verdiği herşeye düşman gördüğü Nazileri başlangıçta çok ciddiye almaz. Berlin yüksek mahkemesinin aşağılanması-vasatlaştırılması , birey olarak aşağılanma ile durumun vahameti onu da sarar.
İlerleyen süreçte vedalar başlar.
-
Veda,
-
Gazeteye veda (ben de Radikal gazetesine veda ederken ağlamıştım),
-
Kuruma veda,
-
Yahudi arkadaşların vedası,
-
Ari Alman olan Nazilere katılan arkadaşlara veda,
-
Aileye veda
-
Vatana veda
Nefret ve tiksintiyi benliğinde yoğunlaştırmak istemeyip BENin kutsallığı ve temizliğini korumak isteyenlerin seçeneği başka ülkelere iltica etmek olarak belirir.
Son yorumlar
Sebastian Haffner Prusyalı üst düzey bürokrat babasına hürmeten hukuk eğitimi görmüş, gazeteci ve tarihçi. Asıl adı Raimund Pretzel. John Sebastian Bach’tan “Sebastian”’ı, Mozart’ın Haffner Senfonisinden “Haffner”’i almış.
Henüz daha Hitler’in korkunç emellerinin başında iken yazılan bu hikaye; bize didaktik ikinci dünya savaşı tarihinden daha çok şey anlatıyor. Terazinin bir despotluğa bir demokrasiye doğru sallandığı ülkelerde toplumsal olarak yaşananları anlamamıza yardımcı oluyor.
Bu kitap da böyle. Kitaplarınız kadar hayalleriniz olsun…